Devrimcinin Akıllısı Mahpusta Yatmayanıdır
Bugün Ali İsmail’i düşündüm. 19 yaşında bir çocuk. Orda
burada resimleri çıkıyor, üzerinde Red Hot Chilli Peppers tişörtü ile kaykay
yaparken, arkasında bir antik kentin sütunları gülümsüyor, ama hep gülümsüyor
gözleri pırıl pırıl. O gece Eskişehir’de direnişe giderken ölümü düşündü mü
acaba? O sabah uyandığında gördüklerine insan gözüyle son kez baktığı aklına
geldi mi? Hayatın aslında güzel olduğunu, yapacak çok şey olduğunu? Dünyayı iyi
bir yer haline getirmenin mümkün olduğunu?
Direnişe hemen herkes kadar katıldım, sosyal medyayı
direnişe destek veren hemen herkes kadar kullandım. Başından bu yana en çok
aldığım uyarı bu işleri bırakmam üzerine. Devrim boşta gezenlerin işidir,
bilimle sanatla uğraşanlar toplumları dönüştüren siyasi olayları belli bir mesafeden
izlemelidir. Olaylar bitince de onun sosyolojisini, analizini yapar, olmadı
şarkı yazar şiir yazar, kitap yazar yayınlar, söz uçar yazı kalır. Dikkat et!
Dikkat et! Dikkat et!
Ali İsmail’e de annesi “dikkat et” dedi mi acaba?
Peki ya devrimcinin öleni?
Dün Deniz’in Mahir’in, İbrahim’in adını zikrettim diye
bir arkadaşım hiç çekinmeden altına “Çok devrimci gördüm seni, ama dikkat et!
Devrimcinin akıllısı mahpusta olmayanıdır.” yazdı. Yatmadan okuduğum son cümle ne
yazık ki bu oldu. Gecem, kabuslarım “akıllı olmayanların” yüzleri, gözleri,
elleriyle doldu. Erdal Eren’in son gülümseyen bakışı, Deniz Gezmiş’in üzerinde
yeşil parkası dudağının kenarında alaycı gülümsemesi, İbrahim Kalpakkaya’nın
ailesine kolları bacakları ayrı ayrı teslim edilmeden önceki kasketli
gülümseyen fotoğrafı. Pek akıllı değillerdi anlaşılan, mahpusa düşmekle
kalmayıp bir de öldükleri –pardon öldürttükleri! için kendilerini düpedüz ahmak
olmalılar. Yoksa insan ölüme giderken neden gülümsesin?
Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlık aydınlığa?
Soru basit cevabı çetrefilli. Bir davaya gönül vermek,
inanmak, bu yola baş koymak. Bunlar sanırım artık çok demode söylemler.
Şimdilerde devrim masalları ile büyümüş dahi olsalar, akademik ortamda orta
yaşlarını sürenlerin çoğu komik buluyor böyle şeyleri. Komik demeyelim de
“gerçekçi” bulmuyorlar. Zaten Gezi ruhu da yalan oldu, o çocuklarda o ruh ne
arar. Tanıyorlar onları üniversite amfilerinden, derslerinden. O çocuklar
devrim yapamaz. Bunlar derin devletlerin, uluslarüstü sistemlerin işi. Hepimiz
piyonuz. Oysa tarih okuyan ya da biraz ilgilenen birisi bilir ki yukarıdan
baktığında tarih tekerrürden ibaretmiş gibi görünse de bazen biri çıkar, bir
küçük olay tüm gidişatı düzeltiverir, insanlığın içinde umut yeşertir.
Devrimcinin akıllısını bilemem de yüreklisi, ne yaptığını
bileni çok hesaplamaz kendine gelecek zararı. “Son bakıştaki o gözler” kadar,
yaptıkları kalır aklımızda. Ölmezler! Zehirli dilleri ile sokaktaki yüzbinleri
görmezden gelen yüreği umutsuzlukla dolmuş olanlar ancak “akıllı davransalardı
keşke” derler. Sanki o çocuklar bilip te seçmiş gibi ölmeyi, sanki ölmek için
çıkmış gibi yola. Kim ister mahpusa düşmeyi ya da kim ister ölmeyi? Mesele
inandığını yapmakta, söylediğini yapabilmekte. Ölümse sonu kim görebilir ki o
güzel yolun darağacına, celladın eline gittiğini. Siz akıllı olduğunuzu sanmaya
devam edin, oysa akıldır fikirdir zaten bu dünyayı daha yaşanılır bir hale
getirecek olan. Seçilen ölüm ya da mahpushane değil devrimdir, insanlıktır
zaten...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder