26 Kasım 2012 Pazartesi

BABAANNE...


Yukarıdaki resim 10 Kasım 1939 tarihli. Erenköy Kız Lisesi öğrencisi Seniha, Atatürk'ün ölümüne ağlıyor. Bugün 26 Kasım 2012 ben de onun ölümüne ağlıyorum. Sürekli ağlamıyorum, ne de olsa sıralı bir ölüm, beklenen bir ölüm. Ama bunlar ne gidenin değerini azaltıyor, ne de ölümün her koşulda acı olduğu gerçeğini değiştiriyor. Giden benim manevi babaannem, zaten gerçeği hayatımda hiç olmadı. Resimlerinden tanıyorum sadece ama tanısaydım severdim, fotoğraflarından belli oluyor. Oysa manevi babaannemi iyi tanıdım sayılır. Çocukluğumun önemli bir kısmında önemli bir rol üstlendi. Aydınlık, bilgili, akıllı bir kadındı. Hakkında anlatılanlarla kendi anlattıkları bir araya geldiğinde bir nevi roman ve ya film kahramanı gibiydi. Zamanın kimya mühendisi, Kız kulesine sabahları kulaç sallayarak gidip dönecek kadar sportmen, Türk solunun gizli kahramanlarından, fırtınalı bir evliliğin ve aşkın kahramanı, büyüdüğüm Bornova'nın alamet-i farikalarından. Karşılıklı apartmanlarda dürbünle birbirimizi izlerken gözgöze geldiğimiz komik hikayelerin kahramanı, babama telefon edip üstüne düzgün birşey giymesini söyleyen babaannemiz. 


Ben onu daha çok bu haliyle hatırlayacağım. Bir de 1985 yazını. O sene koleji kazanmıştım ve yine alışıldığı üzere onun yanında Urla'da kısa bir tatildeydik. Urla o zaman benim için koli basiliydi, kötü denizdi. Ama babaanne'nin yazlığında olmak güzeldi. Şimdi sorsan kimsenin bilmediği İtalyan Lisesi'nin arkasında, daha henüz kimselerin Urla'da oturmayı havalı bulmadığı zamanlarda. Bir sabah herkesten önce uyandığında kardeşimle beni elimizden tutup sarı çiçeklerin arasında dolaştırdığı o sabah. Hiç nedensiz çocukluğumun en güzel anlarından biri. O yaz benimle çok gurur duymuştu, herkese başarımı anlatıyordu. Severdi başarıları, güzel şeyleri. Sonra bir akşamüstü beni alıp İskele postanesinin karşısında bir yere götürdü. Klazomenai kazı alanına. Beraber gezdik çalışanlara sorular sorduk. Uzun uzun izledik. İlk arkeoloji sevgisi büyük ihtimalle o gün atıldı içime. Homeros bir kap formu mu diye soran insanlarla aynı sıraya oturana dek romantik bir sevgiyle ilgilendim arkeolojiyle. Ve ilk çalıştığım kazı onun beni elimden tutup götürdüğü Klazomenai oldu, büyük ihtimalle sonuncusu da öyle olacak. Hatta çalıştığım alan tam da onunla durduğumuz ve uzun uzun kazıcıları izlediğimiz yer. Sırf bu yüzden bile onu unutmam mümkün değil. Rahat uyu, ışıklar içinde uyu babaanne. Senin gibisi az gelir bu dünyaya, o yüzden sıralı gidişin azaltmıyor acımızı.        

Hiç yorum yok: